9 Mart 2017 Perşembe

Yerim Seni Kawaii !!

Son 20 yılda Japonya dediğimizde aklımıza gelen otomobil, teknoloji, samurai, geyşa ve sushinin yanı sıra, sevimli karakterler ve oyuncak gibi giyinmiş kızlar da geliyor. Biz çok detaylı olarak farkında olmasak da, bu sevimlilik kültürü Uzak Doğuda her yeri işgal etmiş durumda.  Peki bu akımın bir adı olduğunu, üzerine araştırmalar yapıldığını biliyor muydunuz?

Bu akıma Kawaii deniyor. Kelime anlamı kızarmış/pembe yanak gibi bir şey. Ama kullanımdaki anlamı “tatlış” “sevimlicik” olarak tercüme edilebilir.
Kökenine bakarsanız emojiler bile bu ekolden gelmiş. Bu emoji kültüründe adamlar b.ku bile sevimli hale getirdiler, malumunuz.


Bu akım 2. Dünya savaşı öncesinde başlamış. O ağır savaşın ardından da popülaritesi artmış. Sanırım başlarda ihtiyaç, çok zarar görmüş bir ülkeden akılları uzaklaştırmak ve korkunç bir hayatta güzel bir şeyler ile mutlu olmaktı.


Bu akım ilk önce Japon genç kızlarının sevimli ve yuvarlak harflerden oluşan bir Japon kaligrafi fontu kullanması akımıyla başlıyor. Kargılarla yazılan köşeli erkeksi Japon harflerini minnoş hale getiriyorlar. Hatta bir yerden sonra dikey olan formatı yataya çeviriyorlar, batı alfabelerindeki gibi. Ancak bu okunmasını da güçleştiriyor ve toplumun bir kesiminde sıkıntı yaratıyor . Hatta okullarda yasaklanıyor, çünkü hocalar kağıtları okuyamaz hale geliyor. Özellikle Geleneklerine bağlı yaşı büyük kesim rahatsız oluyor.(Yanda hem Orjinal karakterleri hem de kawaii karakterleri var.)

Sonra bu yumuşama çizimlere yansıyor. Yuvarlanan ve büyüyen gözler, karakterleri sevimli hale getirmiş. Bu günkü japon çizgi film tarzı de böylece gelişmeye başlamış. Kadınlara yönelik Mangalar artmış ve belirli biz çizgi oluşmuş. Akım hızla büyümüş.

Bunun ardından giyim ve eşyalara yansıma gelmiş. Sanrio gibi markalar da bu akımı yakalayıp sonunda bir dev olmuş.  Hello Kitty’i bilmeyen yok sanırım. O , 1974te Sanrionun bir karakteri olarak doğuyor.  Çıkış noktası edebiyat ya da televizyon olmamasına rağmen, bu gün dünyadaki en bilinen karakterlerden biri. Hatta kendi dünyası ve oradaki karakterler de yaratılmış. tamamen Hello Kitty konseptli kocaman bir mağazayı daha önce anlatmıştım. Her şeyi üretiliyor. Evini tamamen böyle döşeyenler bile var.

Yazılarla ve kırtasiyeyle başlayan sevimlilik günümüzde günlük giyimini onlara benzeten , fırfırlı ablalara evrilmiş durumda. Şahsen o kadarının da saçma bir hal aldığını düşünüyorum.  Fetişlere bile girmiş. Jartiyerli , açık seçik Kawaii giyimini günlük olarak kullanan kesim bile var.

Kawaii tek bir akım değil. Kollara ayrılmış durumda. ana tema sevimlilik olsa da hepsinin kendi alt temaları var.


Kawaii Türleri



Guro-kawaii : Tam anlamıyla şiddet dolu ve iğrendirici hali. Hani Happy Tree

4 Eylül 2015 Cuma

Olmasa da olur ... mu?

Son zamanlarda TVde bir kamu spotu dolanıyor; “olmasa da olur” Mesela abla çantaya bakıyor, “ay çok güzel olduuu” diyor sonra “olmasa da olur” diyip almıyor. Arkadan bir ses, “Ama eğitim olmazsa olmaz, almayın o parayla vakfımıza bağış yapın” diyor. Düşününce çok mantıklı geliyor, olmasa da olursa niye alıyorsun ki? Yani illa o vakfa bağış olarak vermene gerek yok.  Sadece olmasa da olacaksa alma… Bir arkadaşım da bu reklamdan bağımsız bir sohbette bunu kendisi için yaklaşık 1 senedir uyguladığını söyledi. Onun kalıbı da şu “ben bunu almasam da bir şey kaybetmeden hayatımı sürdürebilir miyim?” Aslında bu format işi daha da minimalize ediyor.

28 Temmuz 2015 Salı

Hidden Roof

Bilen bilir, benim mutfakta harikalar yaratabilen, kendine has tarifleri olan, mükemmel uyumu ve bütünlüğü olan bir menü ve sunum hazırlayabilen bir babam var. Yıllarca çevremizdeki pek çok insan restoran açmasını önerdi. Sırf o yapıyor diye gece 12'ye kadar az yemek beklemedik :)

Yıllar önce babamla bir hayalimiz vardı. Çok özel bir restoran açacaktık. Yemeği zevk için-zevk ile yaptığı için belirli standartları vardı.

 Seri üretim değil, butik bir yer istiyorduk. 3 ya da 4 masa toplamda maksimum 15-20 kişilik kapasitesi olacaktı. 

Kendisi o gün canı ne isterse onu pişirdiği için, istemediği şeyi pişirtemeyeceğimiz için de tek bir menü olacaktı. Mesela bir gün balık gecesi olacaktı, ana balık yemeğinin yanında 10-15 çeşit çoğu deniz mahsulü meze, uygun sunumlar, menüye has tatlılar  ve fasıl kayıtlar ile, bir gün tandır gecesi , bir gün İtalyan gecesi… Haftada sadece 3 gece çalışan bir konsept olacaktı.

Rezervasyonla çalışacak rezervasyon olmadan kimse kabul edilmeyecekti. Garson bulundurmayacak servisi ikimiz yapacaktık ki misafirlerle sohbet edebilelim, yorumlarını alabilelim.

Benim hayalimdeki mekan da İzmirde otantik sokaklardan birinde bir zemin katı olacaktı, hatta belki düşük kot olan 3-5 merdivenle ineceğiniz, dışarıdan içerinin görünmediği, girdiğinizde kendinizi izole ve özel hissedeceğiniz bir yer.
Mesele maliyet olmayacaktı belki 4-5 sene kendini zor döndürecekti ama bu iş bizim için en özel şey olacaktı.

Tabii ki hayal olarak kaldı. Ne denemeye vakit oldu, ne buna uygun maddi kaynak oldu, ne de mümkün kılacak sağlık şartları.
 
Neyse geçmişi kenara bırakalım geçenlerde bir arkadaşımın doğum gününde tabii ki benden beklendiği üzere ilginç bir şeyler aramaya koyuldum. Facebook'ta gördüğüm bir sayfayı hatırladım. “Hidden Roof”  Alternatif bir çeşit mekan olduğu belliydi ama tam çözemedim. Biraz inceleyince anladım ki bir arkadaşımız da burayla ilişkili.