Onunla ilk karşılaşmam mesafeliydi. Onun da
diğerleri gibi yapmacık ve suni olduğu ile ilgili ön yargıarım vardı. Artık
maymun iştahlı küçük bir çocuk olmadığım için, karşımdakini ambalajına ya da
hakkında söylenenlere göre değerlendirmemem gerektiğini artık biliyordum. O
yüzden onun o janjanınakanmadım.
Ardı ardına gelen teklifleri defalarca
reddettim. Herkesin ona bu kadar bayılmasını da anlayamıyordum. Ona bir şans
vermemde en etkili kişi ise kankam oldu. Denemeden hayır dememem gerektiğini
söyledi. Sonunda teklifine evet dedim.
O ilk anı unutamıyorum. Bu kadar yoğun ve
çekici olmasını beklemiyordum. Ayaklarım yere basmıyordu. Resmen tutulmuştum. O
kısacık zaman diliminin bitmemesi için her anı uzata uzata tadını çıkardım.
Damarlarımda onun aktığını hissedebiliyordum.
O andan itibaren hayatım boyunca onu asla bırakamayacağımı biliyordum. O artık
benim zaafımdı.
Hala da öyle. En kötü anımda, en mutsuz
olduğum anlarda sadece onu arıyor, ona ihtiyaç duyuyorum. Teselliyi
onda
buluyorum.
Başkaları olmadı mı? Tabii ki oldu. Ama
dönüp dolaşıp hep ona geri geldim. Yerine koyamadım, alternatif bulamadım.
Hazır keklerden nefret eden, hele hele
çikolata kaplılarsa, o plastik tadı yüzünden yiyemeyen ben, bir browni bağımlısıyım.
Ağzımda erimesi, aynı anda hem vucudumun her hücresini seratonine boğacak kadar
yoğun ve hem de baymayacak kadar hafif’ hele ki soğuk soğuk dolaba koyduysam!
Ne kadar diyet yapmaya çalışsam, aç
kalsam da, özellikle gergin olduğum zamanlarda onu yemek en büyük motivasyonum o.
Şu an günün 2. browni intensini yerken yazıyorum.
Herşeyden vaz geçerim, browniden asla!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder